Çevremizde yaşayan, tanıdıklarımızdan bir örnek üzerinde birlikte düşünmeyi teklif ediyorum bugün; hayatın tam içinden bir insan hakkında…

Resmi bir kurumdaki geçici işini kaybetmiş.

Bir süre gece bekçiliği yapmış, salgınla işyerlerinin kapanması sonucu bu iş de sonlanmış.

Ancak gündelik geçici bir iş bulursa çalışıyor.

Karısı ev işlerine giderken koah hastası olmuş, çalışamıyor.

Kızı kanser hastası evde yatıyor.

Elektrikleri kesik.

Şimdi de covide yakalanmış; evden çıkamıyor.

Bu Mersin’in yaygın bir yüzü: İşini kaybedenler, ekonomik sıkıntıya düşenler, işyerlerini kapatmak durumunda kalanlar.

Özetle, hayatı dramatik bir kavga halinde yaşamaya çalışanlar.

Mersin’in diğer yüzüne de bakalım mı?

Uzun zaman dışarıya çıkamayan insanlarımızın biraz eğlenceye ve sosyal çevreye ihtiyaçları var. Bunun da anlaşılır bir insani ihtiyaç olduğu açık.

Bunun için konserler, tiyatrolar, çeşitli müzik etkinlikleri düzenleniyor.

Buna da itiraz edilmiyor. Ama sorun, günün ağır şartları altında hayatı bir çaresiz kavga olarak sürdürmeye çalışanları da incitmemek gerekiyor.

Ama durum hiç öyle gözükmüyor: Öyle ki, nerdeyse her akşam kentin bir ya da birkaç yerinde bu tür bir organizasyon var!

İşleri olan,  güvenli gelirleri nedeniyle geçim sıkıntısı çekmeyen, yalnızca sosyal çevrelerinde biraz eğlenceye ihtiyaç duyan hemşerilerimiz mutlular.

İki uç arasında bir denge kurmak ve toplumsal bütün içinde bir kesimi de incitmemek gerek… diye düşünülecektir.

Ama bir tarafta yaşam mücadelesi veren insanlar; diğer tarafta eğlencesi eksik olsa da hayatlarını güven içinde sürdürebilecek insanlar var.

Arada ekonomik, sosyal ve moral değerler açısından aşılması güç bir duvar oluşuyor; daha da acısı, iki kesim arasında duygusal bağ zedeleniyor.

Duygusal açıdan olabilecek  zedelenme, bizi siyasal ayrışma ölçüsünde olsun rahatsız ediyor mu? Eğlence meselesini bu ölçüde abartan ilgili herkes; sektörün içindekiler, katılanlar ya da kurumsal olarak  eğlenceyi finanse edenler, konuyu bu açıdan düşünmeye zaman ayırsa nasıl olur?

Elbette toplumda gelir düzeyi farklı, ekonomik ve sosyal şartları eşitsiz insanlar, çevreler, mahalleler var; bu dengesizliğin de hayatın içinden ve bir ölçüde herkesin rıza gösterdiği bir nedenleri var.

Buraya kadar da sorun yok; ama özellikle salgın hastalık ( pandemi ) gibi toplumsal sorunlar döneminde, özellikle yoksul ya da kritik eşikte yaşayan hemşeriler açısından dayanılmaz sıkıntılarla dolu bir süreçte, olağan hayatın içinde pek öne çıkmayan duygusal kopuşa neden olmamak gerekir.

Sosyal gösterişler, tüketim, özellikle kurumsal yapılarca desteklenen eğlenceler çok dikkatle ele alınmalı ve derin ihtiyaçlar içinde çırpınan insanlarımız incitilmemelidir.

Bu basit bir vicdani ve ahlaki sınırdır; özen gösterilmelidir.

Pandemi şartlarının herkesi, hepimizi olumsuz etkilediği zaten tartışılmıyor; ama bu süreçte kimin nasıl etkilendiğini hiç ara vermeden düşünmek; işini ve aşını kaybeden,  hastalık ve ölüm nedeniyle olağan dışı acılarla boğuşan ailelerin varlığını unutmamak da bir vebaldir…

HARUN ARSLAN….17 Eylül 2021