Fazıl TÜTÜNER

Pek Değerli AKOB Üyemiz, Paydaşımız, Birlikte Yürüdüğümüz Dostlumuz,

AKOB, etkinlik alanlarını genişletiyor, hizmet çeşitlerini çoğaltıyor.  Yalnızca yönetim kadromuzun yoğun çalışmasıyla, özverisiyle, misyonunun yüksek, gücünün sınırsız olmasıyla değil; yaptıklarına inanması, inandıklarını yapmasıyla ilgili değil. Arkadaşlarımız, üyelerimiz, vatandaşlarımız, başta Büyükşehir olmak üzere kurumlarımız bize inanıyorlar, yanımızda yer alıyorlar. 

İşte ülke çapında, oda müziği yarışmasının kasım ayında beşincisini düzenliyoruz, birçok kurumun katkılarıyla, yanımızda olmalarıyla gerçekleşiyor bu etkinlik.

İlerlemenin, gelişmenin, mutlu ve duyarlı ulusa ulaşmanın; kentin çekiciliğinin yükselmesinin; çağdaş, uygar, evrensel, duyarlı, müreffeh toplum olma mücadelesinin önemli halkalarından oluyoruz. Sanatla, kültürle, bilimle, binlerce yılın bize sunduğu düşünce zenginliği ile aydınlığa yürüyoruz, yürüyenlerin yanında yer alıyoruz. Işığımız büyüyor, sesimiz duyuluyor, hareketin bereketi görünen. Biliyoruz artık, elinden tutmanın gereğini karanlıkta kalmışların.  

İşte şenlikteydik. Melemezdeydik. Söyleştik, şarkılar söyledik, müzik yazdık ve öyküler güneş batarken; kadınlar erkekler oyunlar oynadık. Dans ettik, duvarlara resimler boyadık, çok bilenleri, çok üretenleri dinledik. Yazdığımız kitapları sunduk. Yiyecekleri tattık, Melemezli kadınlarımızın ürettikleri. Yaratıcılık, özgün olmak, tüm dünyaya sesimizi göndermek istediğimiz. Ustalarımızdan öğrendik: cümle eksikler biter, yaratıcı yaparsa kendini insan.

İşte masanın başındayız şimdi,

sözcüklerimiz var dizdiğimiz.                                                                                           

Renklerimiz çoğaldı günden güne                                                                                             

sözümüz söyleyecek, geliştirdiğimiz zihinlerden,

sesimiz yükselecek süzülmüş düşüncelerden,

düşlerimiz yoğun artık,  geleceği kurmak işimiz, 

flüt dinlerken kuşlar eşlikte.

Gelecek belirecek ve ahenk içinde düzen. 

Rüzgârı dinleyeceğiz gör bak beraber, 

üzerimizden senden bana esen

Fazıl TÜTÜNER

İÇEL SANAT KULÜBÜ BÜLTENİ 227. SAYISINDAN ALINMADIR 

1.Mersin Melemez Şenliği

Firdevs Tunçay

Türkiye’nin ilk Giritli köyü şenliğii; (AKOB) Akdeniz Opera ve Bale Kulübü,(İSK) İçel Sanat Kulübü, Melemez Derneği iş birliğiyle “1. Mersin Melemez Şenliği” adıyla 25-27 Mart 2022 tarihleri arasında üç gün sürdü. Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin ana sponsorluğu, Akdeniz Belediyesi’nin desteği,  birçok kurumun katılımı ile Mersin’in Akdeniz ilçesine bağlı Melemez köyünde gerçekleşti şenlik. “Yazarlar-Okurlar Buluşması”  küratörü şair Baha Sadık Akıner’in davetiyle, İzmir’den mübadeleyi ve mübadilleri anlattığım üç kitabımla geldim. “Hasretin Bu Yakası” isimli Söyleşi – İmza Günü etkinliğimle şenliğe katkıda bulunduğum için mutluyum. Bana bu fırsatı veren Baha Akıner’e ve etkinliğe destek olan tüm kurumlara çok teşekkür ederim. 

İlk kez geldiğim Melemez, bakir doğası, bol oksijenli havasıyla, derin yeşil vadisindeki çam ve ardıç ağaçlarıyla yüce Toros Dağları’nın eteklerinde kurulmuş çok özel bir Giritli köyü. Köy halkı, Girit Adası’na özgü mavi-beyaz renklerle boyamış evlerini kültürler unutulmasın diye. Duvarlar beyaz, kapı ve pencere çerçeveleri ise mavi. Tıpkı bırakmak zorunda kaldıkları evleri gibi… Bahçeler ise mavi-yeşil. Akdeniz kültürünün simgesi “Mavi-Beyaz” kardeşliği, dostluk ve barış duygularını uyandırır bende. Evlere baktıkça içinde yaşayanlarla birlikte evleri de kucaklayasım geldi. 

Köyün tarihine gelince… 1898 yılında Girit’ten gelen Müslüman Türk göçmenlerin buraya gelip yerleşmesiyle tarihe geçiyor köy. Sultan 2. Abdülhamit, 1904 yılında göçmenler için kırk hane yaptırmış buraya. Girit göçmenleri, Kandiye kentinin “Melesos” adlı köyünden geldikleri için yeni kurdukları köye de “Melemez” adını vermişler. Sadece Giritliler yaşıyormuş bu köyde. 1924 Mübadelesi’ yle sahip oldukları her şeyi Girit’te bırakıp anavatana zorunlu göçle gelen mübadillerin bir kısmı da Melemez köyüne yerleştirilmiş. Köyün böyle hüzünlü bir öyküsü de var.  

Melemez köyü, 1922 yılında Kuvayı Milliye Alayı’na ev sahipliği yapmış, 1920’de ise işgal kuvvetlerince yakılmış. Geçen zamanla Bağcılar-İhsaniye Mahallesi (Melemez) denilmiş. Günümüzde ise Giritli köyü Melemez olarak söyleniyor.

“1. MERSİN MELEMEZ ŞENLİĞİ” yoğun katılımla gerçekleşti. Şenliğin yapıldığı yerde çok sayıda stant açılmıştı. Halk kendi yetiştirdikleri ürünleri bu stantlarda güler yüzle sergiliyordu. Fırsat buldukça kalabalığa karışıp aralarında dolaştım. Neler yoktu ki sergilerde: enginar, zeytin, asma yaprağı, Giritlilerin olmazsa olmazı çeşitli otlar, simitler… Ekmeklerin mayasını ise gelirken getirmişti Girit mübadilleri. Aynı mayayı kullanıyorlar 99 yıldır. Dile kolay… Bir yanda Giritçe konuşmalar duyuluyor; bir yanda el emeği, göz nuru Girit yemekleri ve tatlıları sunuluyor… Her yer buram buram Girit kokuyordu!  Köyde yaşayan Girit mübadilleri gelenek ve göreneklerini, folkloru ve müziğini, ağız tatlarını yaşatmak için olanca kuvvetiyle çalışıyorlardı. İhsaniye Mahalle Muhtarı Zehra Yılmaz, Girit kültürüne ait adetleri yaşatmak için 7-8 yıl önce Melemez Derneği’ni kurduklarını söyledi.

Şenliğin “Kültür ve Sanat” etkinlikleri de yoğun izleyici katılımıyla dolu dolu geçti. Gelenekten çağdaşa, Büyükşehir Belediyesi Kent Orkestrası’ndan, yazar söyleşi ve imzalamalarına, Mersin Devlet Operası sanatçılarından napoliten şarkılara, Girit şehir şarkılarından, folklor gösterilerine, köyün kadın korosundan Rumca şarkılara, halay ve horon çekmelere üç gün boyunca Mersinliler ve Melemezliler , renkli, ahenkli, mutlu bir festival yaşadılar.  

Şenliğin 2. günüydü. Orkestra, “Papatya gibisin beyaz ve ince” tangosunu harika çalıyor, solist de çok güzel söylüyordu, eşimle dayanamayıp kendimizi sahnede bulduk ve doyasıya dans ettik. 3. gün… “Asker dansı” valsi, çalınıp söylenirken emekli asker eşimle, alkışlar arasında dansımızı yaparak bitirdik. Solist, yaşlı gözlerle tebrik etti bizi.

Şenliğin onur konuğu ünlü yazar-şair, çevirmen, düşün insanı Prof. Dr. Cevat Çapan’dı. 21 Mart 2007 Dünya Şiir Günü Bildirisi’ni de yazan Cevat Çapan’ı şiirlerinden tanıyordum.  Şairimizden birkaç dize:

“Şu dağın öbür eteğindeysen, 

ya uçarak aş o dağları, 

ya da delerek gel. 

Güneşi görmek için yön değiştiriyor çiçekler.” 

Şenliklerin en güzel yanı, yeni edebiyat dostları edinmektir. Değerli kültür adamı Cevat Çapan ve sevgili eşi Gönül Çapan Hanım’ı tanımaktan eşim de ben de mutlu olduk. Mersin’de kaldığımız Nobel Oteli’nde bu güzel aileyle hoş anılar biriktirdik. Şenlik yerinde Çapan Hocamız ve ben, masalarımızda yeni okurlarımıza kitaplarımızı imzaladık. Yazar İpek Ongun da genç okurlarıyla buluştu, kitaplarını imzaladı. Prof. Dr. Refiye Okuşluk Şenesen “Halk kültürü bağlamında Giritlilerde oyun, eğlence, müzik” konusunu, Prof. Dr. Nesibe Özgül Turgay da “Girit Şehir Şarkıları” konusunu anlattı. Danslar edildi, oyunlar oynandı. İzleyenler de alkışlarıyla katıldı eğlenceye. 

“Serbest Kürsü”de moderatör Fazıl Tütüner ve İçel Sanat Kulübü Başkanı Mecit Baskın, sahneye davet ettikleri yazarlar ve diğer konuşmacılarla söyleşi yaptılar. Emeği geçenlere söyleşi sonunda Mersin hatırası olarak “Şilt” ve “Katılım Belgesi” verdiler. İhsaniye Mahalle Muhtarı Zehra Yılmaz, yazar ve konuşmacılara, içinde Girit tatlarının bulunduğu bir sepet, Girit çiçeklerinden bir buket verdi.  

“Hasretin Bu Yakası”

27 Mart 2022 Pazar günü, Kültür ve Sanat Şenliği’nin son günüydü. Şenlik boyunca hava oldukça serindi ama renkli, müzikli ve sıcacık ortamın havası içimizi ısıttı. İçel Sanat Kulübü Başkanı Mecit Baskın’ın davetiyle moderatörüm Derya Hoşgör ve ben, yüksek sahnedeki karşılıklı koltuklarda yerimizi aldık. Elimizde mikrofonumuz, karşımızdaki beyaz sandalyelerde dinleyiciler… “Hasretin Bu Yakası” adlı etkinliğimiz başladı. 20. yy’ın en acı olaylarından birini, mübadeleyi anlatacağım konuklara. Derya Hanım, önceden bir söyleşi yapmıştı benimle. Bakalım neler soracak.

Derya Hoşgör -Firdevs Hanım, yazmak size ne ifade ediyor, niçin yazıyorsunuz?

Firdevs Tunçay -Yazar, bir meselesi olan kişidir. Kalbinde, düşüncelerinde taşıdığı o meseleyi yazmadan duramaz. İnsanlarla paylaşmak ister çünkü. Benim meselem, ilk gençlik yıllarımdan beri hayalim olan “Mübadeleyi” ve “Mübadilleri” anlatmaktı. Çünkü mübadele denilen mecburi sürgünü yaşamış, yerinden yurdundan edilmiş mübadil bir ailenin evladıyım. Doğaldır ki o yaşlarda kitap yazacak donanıma sahip değildim. Büyük Mübadele, büyük kopuş, büyük acı, büyük hasret demektir. 30 Ocak 1923 tarihinde TBMM Hükümeti ile Yunan Hükümeti arasında, “Türk ve Rum Nüfus Mübadelesi’ne ilişkin Sözleşme ve Protokol” Lozan’da imzalandı. Türkiye’de yaşayan 1,5 milyon kadar Ortodoks Rum ile Yunanistan, Ege adaları ve Girit’te yaşayan 600.000 kadar Müslümanı mecburi olarak karşılıklı yer değiştirdiler. Türk olsun, Rum olsun birinci nesil mübadiller, var oldukları toprakları bir kez daha göremeden bu dünyadan geçip gittiler! Her birinin yürek burkan acıklı öyküleri vardır. 

Benim köklerim suyun öte yakasına, Rumeli’ye uzanır. Anne tarafım, Selanik Bölgesi’nin Kavala liman kentinden mübadele nedeniyle zorunlu olarak Türkiye’ye gelmişler. Kavala Limanından son kalkan Sakarya adlı mübadele gemisiyle… Annem Aliye, geldiklerinde dokuz yaşındaymış. Baba tarafım da mübadele dışı bırakılan Batı Trakya’nın İskeçe (Xsanthi) şehrinden kaçarak ana vatana gelmişler, yaşamlarını sürdürebilmek için. Anneannemlere mübadil hakkı olarak İzmir’in ilçesi Ödemiş’te eski bir Rum evi verilmiş. Benim çocukluğum o evde geçti.

Derya Hoşgör: -Size pembe sardunyalar desem… Neleri anımsarsınız?

Firdevs Tunçay -Anneannem Ayşe Hanım’ın pembe sardunyalarını hiç unutur muyum? Anneannemler, Kavala’da tarihi su kemerlerinin önündeki mahallede iki katlı, küçük mermer havuzlu, pencereleri kafesli bir konakta yaşıyorlarmış. Ön bahçelerinde ise yumuşacık yapraklı pembe sardunyalar… İzmir yangınından kaçan Anadolu Rumları akın akın gelmişler Yunanistan’a. Yunan Hükümeti, Türk evlerine yerleştirmiş onları. Her şeylerini paylaşmışlar yeni gelenlerle. Ayşe Hanımların evinin üst katını da bir Rum ailesine vermişler. Türkçe bildikleri için anlaşmaları kolay olmuş. 

Mübadele yılları… Gemi sırası anneannemlere gelmiş. Evlerinden ayrılırlarken eliyle diktiği pembe sardunyalarda kalmış Ayşe Hanım’ın gözü. Üst kattaki Rum komşularından birkaç dal sardunya istemiş. Kavala hatırası olarak iki kök sardunya çıkarıp ıslak havluya sarmışlar. Ayşe Hanım, o çileli yolculukta koynunda taşımış sardunyalarını. Ödemiş’teki evleri verildiğinde hemen bahçesine dikmiş onları. Çoğaltmış… Anneannem ne zaman memleketini özlese, bahçeye çıkar, eliyle okşardı pembe sardunyalarını. ‘Mis gibi Kavala kokuyor,’ derdi. O sardunyalar umut olmuştu anneanneme. O, umutsuzluktan umut yaratmayı bilen Rumeli kadınıydı!

Derya Hoşgör: -Ya “Kalbim Rumeli’de Kaldı?”

Firdevs Tunçay -Hayatımın rüyası olan Mübadeleyi ve Mübadilleri bir kitapta anlatabilmek için atalarımın ve ailemin doğup büyüdüğü yerleri gezip görmek gerekiyormuş meğer! Onların bir kez olsun göremeden bu dünyadan gözleri açık gittiği memleketlerini görmek bana kısmet oldu. Yıl 2000… ODTÜ Elektrik-Elektronik Bölümü mezunu kızımız Müjde, İspanya’dan aldığı iş teklifini kabul etmişti. Gitmesine on beş gün varken eşimle bana sürpriz yaparak Yunanistan’a götürdü bizi. Ana toprağım Kavala’yı (Cavalla) ve ata toprağım İskeçe’yi  (Xsanthi)  gözyaşlarıyla gezdik. Her iki yerden aldığımız toprağı,  ayrı renkteki poşetlere koyduk. Yurdumuza döndüğümüzde Ödemiş’e gidip kabirlerine ayrı ayrı memleket toprağını serptik. İşte ondan sonra kitabımı yazmaya karar verdim. 

“Sardunya Kokan Toprakların Öyküleri – KALBİM RUMELİ’DE KALDI” adını verdiğim kitabım, 2013 yılında SAY Yayınlarından çıktı. Hayatımın rüyası 67. yaşımda gerçekleşmişti! Çok ilgi gördü. Kitabımı okuyanlar, gözyaşlarıyla bana döndüler. Birçok radyo ve televizyon programım oldu. Kitabım çeşitli gazetelerde tanıtıldı. 2021 beşinci baskısı çıktı kitabımın. 2019-2020 Eğitim-Öğretim yılında, MEB tarafından Ortaokul ve İmam Hatip Ortaokulu 8. Sınıf Türkçe ders kitabına Mübadele konusu ilk kez girdi. Türkiye’nin dört bucağından öğretmenler arıyor beni. ‘Firdevs Hocam, dersimiz Türkçe, konumuz Kalbim Rumeli’de Kaldı,’ deyip kitaptaki fotoğrafı gönderiyorlar. Çok mutluyum.

Alkışlar arasında programımız bitmişti. İçel Sanat Kulübü Başkanı Mecit Baskın’ın tebrikleriyle verdiği “Şilti” ve Akdeniz Opera Bale Kulübü Başkanı Fazıl Tütüner’in kutlamalarıyla elinden aldığım “1.Mersin Melemez Şenliği Katkı Belgemi” ben de sonsuz teşekkürlerimle kabul edip aldım.

Her güzel şey gibi 1. MERSİN MELEMEZ ŞENLİĞİ de sona ermişti. 28 Mart Pazartesi günü Mersin’den ayrılıyorduk. Burada çok güzel dostluklar kurmuş, anılar biriktirmiş, Nobel Oteli’nde kendimi evimde hissetmiştim. Su gibi geçmişti zaman. İzmir’den gelip Adana Şakir Paşa Hava Alanı’na indiğimizde Mersin Büyükşehir Belediyesinin şoförü arabayla bizi alıp Mersin’e götürmüştü. Ayrılık günü de Mersin Giritliler Derneği Başkanı Cahit Arseven, eşimle beni otelimizden alıp Adana Havaalanına götürürken “İnce uzun palmiyeler kenti” Mersin’e son kez baktım. Kalbim Mersin’de kalmıştı! Yeniden buluşma umudumla emeği geçen herkese çok teşekkür ederim.