Ben Mersin’e 1979 yılında geldim. Sonrasında da iş dolayısıyla diğer kentlere git-gellerim oldu ama Mersin’den hiç kopmadım. 1996 yılından beri de Mersin’de yaşıyorum. Bu süreç içinde Mersin, sivil toplum örgütlenmesi konusunda altın bir çağ yaşadı. Ben bu yazımda ilgi alanıma giren kültür ve sanat konusunda yerel yönetimlerin kültür/sanat konusundaki proje desteklerinden bahsedecek ve sonrasında sivil toplum örgütleri ile olan ilişkileri hakkında saptamalarda bulunacağım. Mersin sanat ve sanatçıya değer vermeyi bir efsane sivil toplum örgütü olan İçel Sanat Kulübü ile öğrendi. Arkası çorap söküğü gibi geldi. Birçok sivil toplum örgütü bugün Mersin’in kültür ve sanat yaşamına katkıda bulunmaya devam ediyorlar. Son 30 yılda kültür ve sanat ile ilgili sivil toplum örgütlerinin bu kente neler kattıklarını gözlemleyenler bilir. Gelinen yer birçok kentin gıpta edeceği bir seviyededir. Başarılanların bir listelemesi yapılsa çıkacak bilanço da çok tatmin edici olabilir. Ama bu nasıl yapılmıştır (ya da neler / neden yapılamamıştır) ancak sivil toplum kuruluşlarında gönüllü olarak çalışanlar bilir. Kent içinde kapı kapı dolaşarak projeleri için katkı isteyen, eften püften nedenlerle reddedildiğinde bazı dostlarına küsen, defterden silen gönüllüler tanıyorum ben. Bir kentin kimliğinde önemli bir yer tutan kültür ve sanat konusunda yerel yönetimlerin birincil derecede rol almaları beklenir. Bu onların asli görevleridir. Kendi bünyelerinde kültür-sanat projeleri geliştiren – uygulayan ve bu faaliyetlerini başarılı ve sürekli olarak sürdüren yerel yönetimler kente katkı yapmakta olmanın gönül huzuru içinde olabilirler. Hele, hele kentteki diğer bazı projelere de katkıda bulunuyorlarsa konuşmalarında, dönem raporlarında bunu vurgulamaktan da büyük keyif alırlar. İyi de yaparlar. Kültür-sanata katkı, kente büyük hizmettir. Burada esas olan yapılanların kent halkı tarafından beğenilmesi ve onaylanması değildir. Halka göre yapılan etkinlikler kişilerin kültürel ve sanatsal birikimlerine bir katkıda bulunmuyorsa yapılan iş eksik demektir. Yerel yönetimler “halka göre” değil, “halk için” kültür ve sanat etkinlikleri yapmalıdırlar. Ha “halka göre”, ha “halk için” ikisi de ayni şey değil mi? Hayır değildir. “Halka göre” yapılan kültürel ve sanatsal etkinlikler, halkın daha önce aşina olduğu, izlediği, gördüğü, dinlediği, geleneksel olarak kolayca algılayabildiği ve katılımdan keyif aldığı etkinliklerdir ve tabii ki yapılmalıdır. Bir halkın kültürel kimliğinin yapı taşlarıdır bunlar ve bu etkinliklerde kişi ve toplum aidiyeti ön plandadır. Yerel yönetimler bu tür faaliyetleri çok severler. Beğeni toplar ve yönetimin başarı hanesine yazılır. Günü geldiğinde yerel seçimlerde halkın tercih yapmasında -oy isterken hatırlatılır. “Halk için” yapılacak etkinlikler, bireyin kültürel ve sanatsal formasyonuna uygun ama yeni şeyler söyleyen, yenilikler getiren, bireyin kültürel gelişimine katkıda bulunacak, halkın kültürel belleğine eklemeler yapacak etkinliklerdir. Yani bir çeşit kültürel çeşitleme, halkı bilinçlendirme etkinlikleridir. Belki ‘beğeni tıklaması’ biraz düşüktür ama kültür ve sanat bilincinin gelişmesi için bu etkinlikler yerel yönetimlerin her zaman gündeminde olmalı ve destek bulmalıdır. Tabii bir de – moda terimle – “Halka rağmen” yapılacak etkinlikler vardır. Bu deyişin halkı yüceltici ya da halkı hor gören çağrışımları olabiliyor. Ben bu deyişi uygun bulmuyorum. “Halkın ilgi duymadığı” etkinlikler desek; bu kez – halkın içinden – buna karşı çıkanlar olabiliyor. Yani genelleme yapmak yanlış oluyor. Nasıl kategorize edeceğimi bilemedim doğrusu. Hadi biz bunlara “Düzenleyiciye bir getirisi olmayan sanat etkinlikleri” diyelim. 18 Bunlar sorgulatıcı, rahatsız edici, şaşırtıcı, “bu da ne yaa” dedirtecek etkinliklerdir ama çok değerlidirler. Kent kültür ve sanat yaşamını renklendirecek, bireyleri eğitecek, araştırmaya itecek, alışkanlıkları bozacak, yeniliklere kapı açacak bu etkinlikler bireylerin kültürel formasyonuna – yumurtaya son hızla saldıran sperm misali – yeni kültürel boyutlar katacak etkinliklerdir. Yerel yönetimlere hiçbir getirisi yoktur. Üstelik olumsuz eleştiriler de alabilirler. Bu yüzden yerel yönetimlerin tercih etmedikleri etkinliklerdir. Yerel yönetimlerin kaçındığı “Halk için” ve “Düzenleyiciye bir getirisi olmayan” sanat etkinliklerinde sivil toplum kuruluşları ile işbirliği gündeme gelebilir. Mersin’de yerel yönetimlerce desteklenen- hemen akla geliveren – dört projeyi ele alalım: 1- Sanat Etkinlikleri Derneği tarafından gerçekleştirilen, Avrupa Festivaller Birliği üyesi Uluslararası Müzik Festivali, 17 yıldır sürdürülmektedir. 2- İçel Sanat Kulübü’nün gerçekleştirdiği Arkeoloji Günleri 23 yıldır düzenlenmektedir. 3- Yumuktepe kazıları 22 yıldır sürdürülüyor. Yörede yerleşimin 9000 yıl öncesine gittiğini bu kazılar sayesinde öğreniyoruz. 4- Viranşehir – Soloi Pompeiopolis kazıları eşsiz buluntularıyla Mersin’i dünya gündemine taşıyor. Antik çağın en önemli limanlarından birinin kalıntılarının ve Aratos’un mezarının bir an önce gün yüzüne çıkartılmasını bekliyoruz. Bu dört proje kent tanınırlığına ve imajına inanılmaz katkı sağlamaktadır. Bu projelere yerel yönetimlerin (ve bazı kent kurum ve kuruluşlarının) parasal katkıları yıllara göre büyük farklılıklar göstermektedir. Hiç verilmediği de olmaktadır! Bu arzulanan bir durum değildir. Parasal katkı eksiklikleri festival etkinlikleri ve kazıların yapılmasını olumsuz etkilemektedir. Şöyle ki; * Mersin Uluslararası Müzik Festivali için daha zengin programlar yapılması mümkün olamamaktadır. * Yumuktepe ve Soloi Pompeiopolis Kazıları az eleman ve işçi ile yapılmakta, kısa sürmekte, arzulanan alan kazılamamaktadır. * Arkeoloji Günleri’nin her yıl aksamadan sürdürülmesi zora girmektedir. Bildiri kitapçığı basılamamaktadır. Bu projelerin daha başarılı bir şekilde sürdürülmesi kentin yararınadır ve yerel yönetimlerin (ve kent kurum kuruluşlarının) katkılarının yeterliliğine ve sürekliliğine bağlıdır. Dileğimiz bu katkıların her yıl artarak verilmesidir. Burada kişisel bir gözlemimi paylaşmak isterim okurlarımla. Yukarıda örneklediğim dört büyük proje (ve belki daha birkaç başka etkinlik) dışında Mersin’de yerel yönetimler ile sivil toplum örgütlerinin kültür ve sanat konusunda gelenekselleşmiş bir “birlikte çalışma kültürü” olmadığını söyleyebiliriz.