Fazıl Tütüner
Mersin’in Pozcu semtinde iki katlı bahçeli evleri vadı. O zamanlar evlerin hepsi tek katlı veya çift katlı idi. Bir iki sokak ötesi kumsaldı. Evin en yaşlısı Vital Strumza’yı çok az hatırlıyorum. Dili dışarıda sallanan, salyaları akan, arada bir havlayan bahçedeki köpeğini bana gösterir, “ne diyor anlıyormusun” derdi. Ben “hayır” diyince Vital Strumza, dilini dışarı sarkıtarak köpeğin taklidini yapar ve “gel seni yiyeyim diyor” derdi. Ben de köpeğin yanına yaklaşmazdım, beni yemesin diye. Vital Strumza Osmanlı ordusunda kültür birliği denen birimin yedek veteriner subayı imiş. Birinci cihan savaşına veteriner yüzbaşı olarak katılmış. Çanakkale savaşında ve diğer cephelerde üç yıldan fazla bulunmuş. Onun savaşlardaki cesaret ve yararlılığının komutanı Mersinli General Fasih Kayabali tarafından övgüyle anlatıldığını yazıyor Şeref Genç “Vital Strumza’nın ardından, kurtuluş savaşında Mersin, minnet ve saygıyla” başlıklı yazısında. Fransızların Mersin’i işgalinde 41 gün hapis yatmış. Fasih Kayabalı:” O, kara günlerimizin en üzüntü duyanlarındandı, yüksek ruhunun, Türk ulusuna bağlılığının ve hudutsuz sevgisinin tanıklarındandım” dermiş. Vital Bey’in bahçede benimle sohbet ettiğini ve benimle ilgilendiğini hatırlıyorum bir tek, çok küçüktüm. Ellili yıllardı, beş altı yaşlarındaydım.
Oğul Salomon Strumza o zamanlar küçük kentin tanınan tüccarlarından ve yüzlerindendi, babam Sami Tütüner’in yakın ve belki de en güvendiği dostuydu. Ömür boyu başarı ile ithalat yapmıştı, fakat ömrünün son bölümünde yanlış ortaklar almış ve işi batmıştı. Amcam Necati Tütüner avukatıydı. Bir gün babama kapalı bir zarfla geldi ve onu saklamasını, bir gün gelip geri alacağını söyledi. Babam o zarfı yıllarca kasasında muhafaza etti, kasasını açtığında zarfa elimizi sürmek istesek, “dokunmayın ona, o Strumza’nın” derdi. Bir gün geldi Salomon Strumza ve o zarfı aldı… Babam hayata veda ettiğinde bütün aile yanındaydık, ben babamın odasından çıktım ve ilk vefat haberini telefonla Salomom Strumza’ya verdim.
Strumzaların evine küçük çocuk olarak annemle sık sık giderdik. Eş Matilt Strumza daha çok annem Bedia Tütüner’le, kızkardeş Alis Strumza ise halam Ruhidil Toluner’le sohbet ederdi. Babam, halam ve Strumzalar bazen Türkçe, bazen Fransızca konuşurlardı. Lise yıllarımın yaz tatillerinde kızları Grasya ve Polet’le arkadaşlık ederdik. Oğul Vital, Vito derdik, çok erken yaşta Amerika’ya gitti ve orada kaldı. Alis Hanımın bizim evde halam için bir yağlıboya tablo boyadığını hatırlıyorum, o tablo yıllarca evde gözümün önündeydi, şimdi İstanbul’da kuzinim Sevin Toluner’in evinde. Salamon Strumza’nın bir station vagon arabası vardı, biz çocukları arabaya doldurur denize yüzmeye bir koya götürürdü. Matilt Hanım güzel bir sepetin içini çikolatasına varana dek yiyecek doldurur, elimize tutuştururdu. En fazla yüzen, uzun mesafeler yüzen Salomon Strumza olurdu, biz “o denizde yüzerken, karada olmasına göre daha güvende” derdik. Salamon Bey evde büyüklere likör ikram ederdi. Eniştem Ercan Atakan likörleri beğenmez, fakat yorum yapmazdı. Salonlarında bir piyano vardı, kimin çaldığını hatırlamıyorum. Strumzalar Musevi bir aileydi, biz ise Müslüman, hiçbir zaman din üzerine konuşulduğunu hatırlamıyorum. Aile içinde biz bize olduğumuz zamanlarda bile, hatırladığım kadarıyla dinlerimizin ayrı olduğu konuşulmadı. Dinlerimizin ayrı olması onları gözümüzde ötekileştirmedi. Dinlerimizin ayrı olması olağandı. Ailemiz birçok Hıristiyan aile ile de dosttu. Sünnet olduğumda Matilt Hanım parçalarından ev yapılabilecek bir lego takımı getirmişti bana, ben “bundan bende var” demiştim. O da “iyi ya, şimdi daha büyük evler yapabilirsin” demişti. Matilt Hanım 31 Aralık 1999 gecesi saat 10 da Akdeniz Hastanesi’nde vefat edince, hekimleri Dr. Erdal Akalın’ın anlattığına göre Salamon Bey “Matilt iki saat daha bekleseydin yeni bir milenyumu görecektin” demiş.
Ben Viyana’da yaşamaya başladım. Vito Amerika’da yaşıyordu. Polet ve Grasya İsrael’e göçmüşlerdi, ilk önce Alis Hanım, sonra Matilt Hanım, sonra da Salamon Bey bu dünyadan ayrıldılar. Bahçeli çift katlı evleri buradaki bütün benzer Mersin evleriyle aynı sonu yaşadı: yıkıldı ve yerine çok katlı bir apartman yapıldı. Bu aileden bir tek adları apartman adı olarak kaldı: Strumza apartmanı. İnsanlar gitti, evler gitti, bahçeler gitti, eski yaşamlar gitti, kumsal gitti, çift yönlü yol geçiyor şimdi oradan. Akdeniz’in küçücük sahil kenti gitti, üzerine kocaman bir kent geldi. Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi ve Sanart’ın birlikte düzenlediği Türkiye 2. Estetik Kongresi’nde konferans dinliyorum: Değişen paradigmalar, coğrafyayı değiştirir.
Salamon Beyin tek başına ve artık yaşamının son zamanlarına vardığını arkadaşım Can Gatenyo’dan duyuyordum. Kuzeni Can Gatenyo’dan bana bir randevü almasını rica ettim ve ziyaretine gittim. Geçmiş güzel günleri andık, “artık dışarı çıkmıyorum” dedi. Yalnızdı evde ve apartman görevlisi ve eşi bakıyorlardı ona. Yalnızlık çekip çekmediğini sordum, “hayır” dedi, “ yalnızlık çekmiyorum, arkadaşlarım var benim.” “Onlar mı geliyorlar” oldu sorum. “Onlar burada” dedi “Kim onlar” dedim, bana kitapları ve plakları gösterdi. “Yazarlar, besteciler, onlar benimle, ben onlarla konuşuyorum.”
Salamon Strumza’yı Mersin Kabristanı’na Musevi hemşerilerimize ayrılan bölüme defnettik. Mersin’de bir zamanlar sinagog varmış, uzun yıllar önce yıkılıp yok edilmişti. Bir haham da yoktu kentte, onu öteki dünyaya dualarıyla uğurlayacak. Çok az kalmış, artık sahipsiz ve kitabelerinin çalındığı Musevi mezarlarının arasına defnettik Salamon Strumza’yı Mersin Kabristanı’nda. Polet yoktu, İsrael’de trafik kazası geçirmiş ve uzun süredir komada yatıyordu.
Grasya gelmişti İsrael’den ve yıllar sonra gördüm onu. Grasya çok güzel resimler yapıyor, öğrenciler yetiştiriyor, resimlerini facebookda izliyor ve beğeniyorum, çok çalışkan, durmadan üretiyor. Can ve Nilüfer Gatenyo “Gattini” adını taşıyan güzel bir Restaurant açtılar Mersin’de. Strumzaların evinden bir aynalı konsol koymuşlar restauranta ve “ben tanıyorum bu konsolu” dedim ve facebooka bir not düştüm. Grasya öyle buldu beni, haberleşiyoruz şimdi facebook üzerinden. Vital’i de arıyordum internette arama motorlarında, bulamıyordum. Geçenlerde buldum, makineler üreten bir firmanın ya yöneticisi ya da sahibi Amerika’da, yazışmaya başladık. Günümüzün iletişim olanaklarıyla yarım yüzyıl önceki dost ailenin arkadaşım çocuklarını buldum, bir elli sene oldu Vito’yu görmeyeli, Türkçeyi unutmamış.
Küçücük bir Akdeniz kentinde uzun bir arabaya doluşan çocuklar. Ellerinde büyük bir sepet, sepette bayan Matilt’in yaptığı sandviçler, kurabiyeler, çikolatalar. “Arkadan gelen araba var mı” diye soran arabayı süren Salamon Beye: “önde traktör var” diye yanıt veren çocuklar. Güneşli günlerde parlayan tek katlı, çift katlı bahçeli evlerin az ötesindeki temiz kumsal ve temiz deniz. Savaş kahramanı bol pantolonlu kalın kemerli yaşlı Vital Strumza. “Gel seni yiyeyim” diye yalanan bir köpek… Gözlerimin önünden geçiyorlar.
“Strumza apartmanı ne demek” diye soracaklar okuldan çıkıp evlerine giderken çocuklar.” Kurtuluş savaşı kahramanı Vital Strumza’nın evi vardı burada. Strumzalar burada yaşadı” yazılı küçük bir yazı konulacak mı apartmanın girişine, okuldan çıkan ve evine giden meraklı çocukların merakını gidermek için.
Geçmiş, güzel bir zamanın iyi ve dost insanlarıydılar, ben tanığım.
Fazıl Tütüner