BEREKETLİ KİLİKYA TOPRAKLARI ÜZERİNDE
İhsan Toksöz
Mersin’in göbeğinde bulunan prehistorik Yumuktepe’de son 20 yıldır yapılan arkeolojik kazılardan bölgede yaşamın 9000 yıldan beri süregeldiğini öğreniyoruz.
Antik çağda Kilikya olarak adlandırılan Çukurova, kuzeyde Toros Dağları ile Anadolu platosundan ayrılıyor. İki bölgeyi birbirine bağlayan Gülek Boğazı, “Kilikya’nın Kapısı” olarak geçiyor antik dönemlerde. Bölge, coğrafyacı Strabon tarafından iki kısımda inceleniyor:
1- Alanya’dan Viranşehir’e (Soloi Pompeipolis) kadar olan kesim; “Dağlık Kilikya”,
2- İskenderun Körfezi’ne kadar uzanan bölge; “Ovalık Kilikya”.
Bölgede onlarca antik kent ve irili ufaklı birçok yerleşim tespit edilmiştir. Mersin’in ortasında yer alan antik Soloi Pompeiopolis kazılarında bu yıl muhteşem bir portre büst heykeli bulundu. Kentin yeni açılan görülesi harika bir Arkeoloji Müzesi var. Bölgedeki arkeolojik kazılardan elde edilen eserler, heykeller burada sergilenmektedir.
BATI UYGARLIĞINA AÇIK KENT!
Mersin’in “Zephyrion” adlı bir antik kent üzerinde yapılandığını biliyoruz. Zephyrion Yunanca kökenli bir kelime olup antik coğrafyada denize uzantı yapan burunlara verilen bir isimdir. “Batıdan esen rüzgâr – Batı rüzgârı alan yer” anlamına gelmektedir.
Rüzgâr tanrısı Zephyros’un batı esintilerini alan modern Mersin’in yüzü daima batıya dönük olmuştur. Kentin kuruluşu oldukça yenidir. Bugünkü bilgilerimize göre ilk yerleşim izleri, taş çatlasa 19. yüzyıl başlarına kadar uzanıyor. Beaufort haritalarında (1811-1812) ilk kez “Mersyn” adına rastlıyoruz. 1840-1850’li yıllarda bölgede pamuk ekimiyle Mersin’in nüvesi belirmeye başlıyor. Pamuk ticareti nedeniyle küçük iskelelerle başlayan dış ticaret ile önem kazanan kent bugün ülkenin en büyük limanına ve stratejik bir konuma sahip.
HOŞGÖRÜ KENTİ MERSİN
Kentte yaşayan çeşitli din ve etnik yapıdaki insanların kültürleri Mersin’in en büyük zenginliğini oluşturuyor. Türkiye’de Hıristiyan ve Müslümanların birlikte defnedildikleri tek mezarlık Mersin’de bulunuyor. Kimliği ve dini ne olursa olsun, tanınmış bir kentli vefat ettiğinde, hoca ve papaz mezarı başında buluşuyor ve her iki taraf da kişiyi dualarıyla diğer dünyaya uğurluyor. Yani Mersin bir hoşgörü kenti. Uygar insanları var.
Bunları yazarken amacım günümüzde çılgınlaşan dünyada huzur içinde Mersin’de yaşamanın ne büyük bir şans olduğunu göstermek; ulaşılabilir sanat ortamı içinde yaşamımızı zenginleştiren insanları, kurumları tanıtmak. Bunu yaparken de madalyonun tersini de çevirerek eksikliklere değinmek; örneğin son elli yıldır kentin tarihi dokusundaki kültür eserleri kayıpları konusunda insanlarımızın farkındalığını artırmak; halkımızın taleplerini ilgililere duyurarak daha güzel bir Mersin için kamuoyu oluşturmak.
Kültür Mersin’in hamurunda var.
Bu kültürün “Hamur”u Yumuktepe’den geliyor.
İlk damgalı ekmek Yumuktepe’de üretilmiş!
Süreç içinde neler yitirilmiş?
Kimler neler yapmış bu kenti güzelleştirmek için?
Kentin kazanımlarının ardında kimler var?
Kazanımlar korunabilmiş mi, geliştirmeler yapılabilmiş mi?
Günümüzde kentin kültür ve sanat yaşamının zenginleştirilmesi için neler yapılmalı?
İşte bundan sonraki yazılarımda ele alacağım konulardan satırbaşları…
07.11.2018 Çarşamba