Fazıl TÜTÜNER
Sofradayız akşam dut ağacın yanında.
Börek, çörek, şarap vesaire.
Özlediğimiz sakin hava.
Bülbül dut yemedi o gün.
Papağan sanattan mezun.
Aşağıda yaşarız, onlar dut ağacında, yukarda.
Bülbül şakıdı meçhul sonatın nameleriyle
Papağan mırıldandı kaim dilde.
Parça parça satıldı komşu orman.
Dönecek devran.
Son dut ağacı, kalan.
Son Abdurrahman’dan beri orman
Naziktir, zariftir, efendidir papağan.
Şendir bülbül.
Ormanı kurtarmak için direndik Bülbül, ben, papağan
Bülbül, venseromos şarkısını söyledi, yeneceğiz demek.
Papağan deyişler okudu ezberden, bildiri yazdım ben.
Gösterilere katıldık uçarak sekerek, düşerek
Bir dediğimiz, bir dediğimizi tutar,
Herkesi dinleyip, görüşümüzü sonra söyleyerek.
Hoş akşam sofrası, dostluk zamanı.
Şarkı söyledik Maldivler’den, deniz kentlerinden.
Jean – Jacques Rousseau’yu konuşuyorduk ki ,
Birden bahçeye tutuklayıcılar girdi
Papağanı ters yönden kelepçelediler
Nedenini söylemediler. Götürdüler.
Kızdım çok, kanatlarımı açtım, tavus kuşuyum ben.
Papağanı yalnız bırakmadık,
Yitmesin canlılar; ak pak suları, ormanı geri istedik.
Sincaplar, dağ keçileri, kertenkeleler katıldı bize.
Canlılar birleşeceğiz, orman düşlerimizde.
Tüm arkadaşlarımız içerde.
Üzgünler, çıplak sıra sıra dizilmişler. Sinmediler.
“uygarlığı inşa halindeyiz” dediler.
“Size mi düştü karşıt olmak” dedi mor yargılayan.
Savunmanlarımızdan papağanı, bülbülü dinlemediler.
Kalemlerimiz alındı ellerimizden
Tüylerimiz yolundu teker teker